Friday, 30 December 2011
Dna Nedir?
Kalıtımın (soyaçekim) canlı hücrelerin içindeki kromozomlarda yer alan ve başlı başına birer biyolojik varlık olarak kabul edilen genlere bağlı olduğu, XX. yüzyılın ortalarına doğru anlaşılmıştı. Geriye bunların kuşaktan kuşağa hiçbir değişikliğe uğramadan nasıl aktarıldığını öğrenmek kalıyordu. Amerikalı biyofizik uzmanı Max Delbrück, genlerin özel niteliklerini anlamaya çalıştı: genler kendi kopyalarını nasıl bir mekanizma sonucu çoğaltıyordu? Genlere bu özelliği sağlayan, nasıl bir kimyasal yapıydı? Bu soruların cevabı iki aşamada bulundu.
Önce, 1944 yılında, Amerikalı biyologlar O. T. Avery, C. M. Macleod ve M. McCarthy, kalıtsal maddenin kimyasal yapısını belirlediler. O güne kadar düşünülenlerin aksine, kalıtsalmadde, hücredeki birçok önemli molekül gibi bir protein molekülü değil, bir asit, dezoksiribonükleik asit (DNA) molekülüydü. 1953 yılında, Amerikalı J. D. Watson ve İngiliz F. H. C. Crick, DNA'nın « çift sarmal » yapısını keşfettiler. Bir DNA molekülü, nükleotit diye adlandırılan birimlerden oluşan iki zincirden meydana gelir. Her nükleotitte bir şeker molekülü, bir fosfat grubu ve azotlu organik bir baz yer alır. Nükleotitlerden oluşan zincirin üç boyutlu yapısı, genlerin eşlenme mekanizmasını anlamaya yardımcı oldu.
İkinci aşamada, DNA molekülünün eşlenme mekanizmasını (replikasyon) etkileyerek, kalıtsal karakterlerde çeşitlenmeyi sağlayan DNA mutasyonlarına (değişinim) yol açabilecek faktörler ortaya çıkarıldı.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment