Saturday, 11 February 2012

GENETİK SÜRÜKLENME


Genetik sürüklenme ya da Sewall Wright etkisievrimsel sürecin temel mekanizmalarından biri. Bir popülasyonda kuşaktan kuşağa, tümüyle şansa bağlı olaylar sonucu genlerin Bir karakter üzerinde aynı ya da farklı yönde etkili olan iki veya daha fazla genden herbirinin sıklıklarının değişimidir.
Genetik sürüklenme, küçük bir grup canlının genetik havuzunda tamamen şans eseri oluşmuş değişikliklerdir.[1] Genetik sürüklenme birpopülasyondaki genetik bir karakteristiğin yok olmasına ya da güçlü olanın hayatta kalmasından ve alellerin değerinden "bağımsız olarak" yaygın hale gelmesine neden olur.[1] Popülasyonda üremeyi gerçekleştiren canlıların sayısı arttıkça, genetik sürüklenmenin etkisi azalır. Bu durum yazı-tura örneğine benzer. Ardarda iki kere tura gelmesi doğal karşılanırken 20 kere tura gelmesi tuhaftır. Yazı-tura işlemi tekrarlandıkça, turaların oranı 0.5'e yaklaşır.[2]
Genetik sürüklenmenin etkisi en çok, bir canlı türünün kaderi birkaç bireye bağlı olduğunda ortaya çıkar. Bu duruma kurucu prensibi (İng: Founder principle) denir. Gölada gibi izole olmuş ortamlara rüzgar veya başka canlıların vücudu gibi herhangi bir vasıtayla ulaşan tohumlar ve hayvan türleri, genellikle ulaştıkları yeni ortamda koloniler oluştururlar. Bu birkaç kurucu bireydeki alellerin görülme sıklığı, genellikle geride bıraktıkları popülasyondaki lokusların çoğundan farklıdır. Bu farklılıklar, yeni ortamda türeyen popülasyon üzerinde uzun süreli evrimsel etkiler yaratırlar. Hawaii Adaları gibi takımadalarda görülen tür çeşitliliğinin, birbirine temas eden anakaralardan fazla olmasının nedeni, kurucu prensibidir.[2]

BİYOFOR


Biyofor, Weissman kuramına göre, kromozomlar gibi çok karmaşık yapıları oluşturacak şekilde biraraya gelmiş bulunan son derece küçük eleman.
Dal hücrelerinde bulunan ve kalıtımın esasını meydana getiren biyoforlar, kimyasal ve moleküler yapısı belli özel maddelerdir.

GENETİK OTOSTOP


enetik otostop (İng: genetic hitchhiking), bir alelin, olumlu olarak seçilen bir gene bağlanmış olması yüzünden beraberce kalıtıldığı ve böylece alel frekansının ya da görülme sıklığının artığı bir süreçtir.[1] Genlerin bir kromozom üzerindeki birbirine olan yakınlıkları, genlerin, yakınlardaki avantajlı bir gen tarafından maruz kaldığı seçici bir süpürme ile birlikte sürüklenmelerine imkan tanıyabilir. Daha genel olarak, genetik otostop, zararlı mutasyonlara karşı arka planda etki eden seçilim de dahil olmak üzere, birbirine bağlı genler üzerinde etki eden herhangi bir seçilim nedeniyle bir alel frekansında meydana gelen değişikliğe işaret edebilir.
Yaralı veya zararlı herhangi bir etkisi olmayan nötral bir alelin gen havuzunda sabitleşip sabitleşmeyeceği ise şansa ve olasılıklara bağlıdır. Rastlantıya bağlı bu sürecin geleneksel görünümü, genetik sürüklenmede örnekleme hatasının hakim olduğu ve ağır bastığıdır. Fakat bunun yerine, alelin iyi bir genetik arka plana bağlı olup olmaması da genetik otostopa hakim olup etki edebilir veya ağır basabilir. Bu bağlantı bütünlüğü, genetik taslak olarak da bilinir.[2]

Konu başlıkları

  

Mutasyon oluşturucu alel üstünlüğü 

Varsayımsal olarak, çevresindeki bölgede mutasyon oranını artıran mutasyon oluşturucu bir alel farz edelim.
--M------A--
Bu kromozom üzerindeki M geni, çevresinde mutasyon oranını artıran mutasyon oluşturucu bir alel olsun. A ise, halihazırda popülasyonda sabitleşmiş bir alel olsun. Mutasyon oranının artışına bağlı olarak, A aleli, mutasyona uğrayarak yeni ve avantajlı bir A* aleline dönüşür.
--M------A*--
Bu kromozomun olduğu birey, bu türün diğer bireylerinden daha çok bir seçilim avantajına sahip olacaktır ve böylece, A* aleli, normal doğal seçilim süreçleriyle popülasyon içinde daha çok yayılacaktır. A* aleline olan yakınlığı nedeniyle M alelin sıklık frekansı da artacaktır. Bu otostop şekli, M alelinin, mutasyon sonucu oluşan yararlı alele çok yakın olduğunda çalışır. Daha uzak bir mesafe, M* alelini A alelinden ayırıp, M alelini, sebep olduğu herhangi bir zararlı mutasyonla baş başa bırakarak rekombinasyon şansını artıracaktır. Bu nedenle, faydalı mutasyonlarla otostopun, rekombinasyonların bağlantıyı bozmadığı eşeysiz üreme ile çoğalan türlerde mutasyon oranının gelişimini etkilemesi, daha olasıdır.

GENETİK KANALİZASYON


Genetik kanalizasyon, yaşadıkları çevrenin değişebilirliği veya sahip oldukları genotipin değişkenliği ne ölçüde olursa olsun, bir popülasyonun aynı fenotipi üretebilme yeteneğinin bir ölçüsüdür. Diğer bir deyişle "dayanıklılık" veya "performans" anlamına gelir ve popülasyonun sağlamlığını ifade eder. Genetik kanalizasyon terimi ilk defa Conrad Hal Waddington tarafından kullanılmıştır.[1] Wassington bu terimi, daha ziyade popülasyonun dayanaklılığını dikkate almak yerine, örneğin tasarlanmış sistemler gibi biyolojik sistemlerin tam olarak aynı şekilde sağlam ve dayanıklı olmadıklarını ifade etmek için kullanmıştır. Biyolojik dayanıklılık veya kanalizasyon, gelişimsel yolların evrim tarafından şekillendirildiğinde belirir. Waddington, organizmaların gelişimleri sırasında "yokuş aşağı" yuvarlandıkları durum için epigenetik yüzey terimini ortaya atmıştır. Bu benzetmede, kanalize edilmiş bir özellik, güvenli bir şekilde fenotipi onun "kaderine" doğru yönlendiren ve yüksek sırtlar ve tepelerle çevrili bir vadi olarak gösterilmiştir. Waddington, bu kanalların evrim süreçleri sırasında epigenetik yüzey tarafından şekillendirildiği ve bu sezginin biyolojik dayanıklılığın benzersiz niteliklerini anlamak için yararlı olduğunu öne sürmüştür.[2]

GENETİK DANIŞMA


Genetik danışma, ailevî bir hastalığa yakalanmış kişilerin, gelecek nesillerinin, birinci dereceden ve ikinci dereceden yakın akrabalarının bu hastalığı taşıma riskini açıklayan ve bu kişileri olası sonuçlara karşı bilgilendiren hizmete denir. Kesinlikle uzman kişilerden genetik danışma alınmalıdır, aksi takdirde istenmeyen sonuçlara neden olabilir.

Genetik danışma da ailelerin soy ağacıçıkarılır.

Süreç

Genetik danışma süreci içinde ailelerin soy ağacı çıkarılır ve bilinen tüm üyeler ile ilgili sağlık durumları belirlenir; eldeki tüm tıbbi veriler incelenir; tanıyı koymak ya da doğrulamak için gerekli genetik testler gerçekleştirilir. Sonuçta aile veya kişide söz konusu genetik hastalığın olup olmadığı, varsa hastalığın ne olduğu, uzun sürede nasıl seyredeceği, yaratabileceği problemler, sonuçları ve alınabilecek önlemler, varsa tedavisi hakkında bilgi verilebilir. Ailedeki diğer kişilerin veya doğacak çocukların söz konusu genetik hastalıklar açısından taşıyabilecekleri risk belirlenir. Hastalığıngebelik sırasında teşhis (doğumöncesi tanı) olanağının olup olmadığı saptanır; doğumöncesi tanı yaklaşımları anlatılır; testleri kabul eden ailelerde, uygun koşullarda bu yaklaşımlar gerçekleştirilerek, gebelik sırasında söz konusu genetik hastalığın tanınması sağlanır ya da alternatif yaklaşımlar gerçekleştirilir.

Genetik danışma uygulaması 

  • Eşlerden en az birisi genetik bir hastalığa sahipse,
  • Eşlerden en az birisinin akrabalarında kalıtsal hastalık varsa,
  • Genetik hastalığı olan çocukların aileleri,
  • Eşlerden en az birisi genetik bir hastalığın taşıyıcısı ise,
  • Akraba evliliklerinde,
  • Hamilelik süresince ışın ya da ilaç tedavisi durumunda,
  • Alkol-uyuşturucu kullanımı ile hamilelikte viral enfeksiyon geçirilmesi,
  • İleri yaşta anne olma riskleri konusunda bilgilenmek amacıyla,
  • Tekrarlayan düşük durumlarında,
  • Doğumöncesi tanı planlanan ailelere genetik danışma önerilmektedir.

Genetik danışma verilmesi 

  • Özel ve devlet hastanelerindeki genetik uzmanı doktorlar
  • Üniversitelerdeki akademisyen ve araştırmacı genetik bilim insanları
  • Özel ve devlet genetik tanı merkezleri genetik danışma verebilecek kişiler ve kurumlardır.

PANGENEZ

Pangenez (Pangenezim) veya Weismann kuramı, kalıtım maddesinin kromozomlarla dölden döle geçtiğini kabul eden kuramdırAugust Weismann tarafından öne sürülmüştür.

SEÇİLİM


Evrim bağlamında bir türün bazı özellikleri veya alelleri seçilime (seleksiyona) uğrayabilir. Seçilim olunca, avantajlı veya "adaptif" özellikli bireyler, diğer bireylerine kıyasla bir üreme avantajına sahip olurlar, yani diğer bireylere kıyasla bir sonraki nesle daha çok sayıda döl verirler. Bu özelliklerin genetik bir temeli olunca, seçilim olması bu özelliklerin yaygınlığını artırır, çünkü döller (yavrular) bu özellikleri ebeveylerinden kalıt (miras) alırlar. Seçilim sürekli ve etkili olursa, adaptif özellikler topluluk veya tür için evrensel hale gelir, bu durumda o türün evrimleşmiş olduğu söylenir.

Konu başlıkları

Genel bakış 

Seçilimin olup olmadığı bir türün bireylerinin içinde bulunduğu şartlara bağlıdır. Yetişkinler, gençler, embriyolar ve hatta yumurta ve spermler dahi seçilime maruz kalabilir. Seçilim doğuran faktörler arasında sınırlı kaynaklar (gıda, konak, eş) ve tehditlerin varlığı (avcılar, hastalık, kötü hava şartları) sayılabilir. Biyologlar bu tür faktörlere genelde seçici baskılar olarak değinirler.
Doğal seçilim, ad olarak en çok duyulan seçilim türüdür. Ancak köpek, inek veya atların yetiştiriciliği de "yapay seçilim"e karşılık gelir. Doğal seçilimin alt kategorileri de sayılabilir. Bunlara arasında çinsel seçilim, ekolojik seçilim, dengeleyici seçilim, bölücü (İng. disruptive) seçilim, ve yönlü seçilim sayılabilir.
Seçilim, ancak bir topluluktaki bireylerin, özellikleri bakımından çeşitlilik göstermesi halinde olur; ancak bu çeşitlilik belli bir çevresel baskıya ne derece dayanabildikleri veya faydalanabildikleri bakımından bakımından olursa seçilim olur. Bireyler farklılık göstermezse, veya farklılıklar üreme başarısı açısından etkisizse, seçilim olmaz.
Öte yandan, seçilim, avantajlı özelliklerin veya alellerin toplulukta yaygın olmasını garantilemez. Genetik sürüklenme sonucu bu tip özellikler daha ender hale gelebilir ve hatta yok olabilir. Bazen de, "zayıf" bir seçilim olunca veya küçük topluluklarda, genetik sürüklenme sonucu, zararlı bir alel dahi o türün üyeleri arasında nerdeyse evrensel hale gelebilir.
Seçilim pozitif yönde etki edebileceği gibi negatif yönde de etki edebilir. Negatif seçilim, bireylerin üremede başarılı olma kapasitesini azaltacak özeliklerin sıklığını azaltır. Pozitif seçilim ise adaptif özelliklerin sıklığını artırır.
Biyolojik metinlerde, pozitif ve negatif seçilime tabi olan özellikler için "lehine seçilme" "aleyhine seçilme" terimi kullanılır. Örneğin, "çöl şartları sığ kök yapılarının aleyhine seçilim yapar".

Tip ve alt tipler 

Seçilim tipleri 

Seçilim, fenotipe olan etkisi ve nedenleri bakımından gruplara bölünebilir. Etkilere seçilim şekli denir, bunlar mutlaka belli nedenlerden (mekanizmalardan) kaynaklanmıyabilir; hatta, her şekil birden çok farklı mekanizmadan ortaya çıkabilir. Dengeleyici seçicilik, ara özelliklere sahip olan bireylere yardımcı olur; bölücü seçicilik, aşırı özelliklere sahip olan bireylere yardımcı olur. Yönlü seçicilik te, karakteristikler fenotipik bir spektrum üzerinde yer alınca o spektrumun bir ucuna yakın olan bireyler daha başarılı olur. Dengeleyici seçicilikte birden çok özellik avantajlı olabilir.

Seçilim mekanizmaları 

Seçilim şekillerinden farklı olarak, seçilim mekanizmaları vardır; örneğin bölücü seçilim genelde ayrıştırıcı cinsel seçilim in bir sonucudur, dengeleyici seçilim ise frekansa bağlı seçilim(İng. "frequency-dependent selection") ve aşırı baskınlıktan (İng. "overdominance") kaynaklanabilir.

SOMATİK HÜCRE


Somatik hücre (diploid), bir organizmanın vücudu oluşturan herhangi biyolojik bir hücre. Somatik hücre, çok hücreli bir organizmada, üremeyle ilgili olan gametgerm hücresigametositveya farklılaşmamış kök hücre dışındaki diğer tüm hücrelere verilen isimdir. Somatik hücrelerin zıttı olarak gametlereşeyli üreyen canlılarda eşeyli üremeyi tetikleyen ve sağlayan hücrelerdir. Diğer bir deyişle, germ hücreleri gametlerin oluşmasına neden olan hücrelerdir. Kök hücreler mitoz bölünme yoluyla çoğalan hücreler olup çeşitli özel hücre tipleri oluşturmalarıyla ayrılırlar. Örneğin, somatik hücreler memelilerde tüm iç organlarderikemikkan, ve bağ dokusunu oluştururlar. Buna karşılık, memelilerde germ hücreleri, döllenmedeembriyo olarak gelişen zigot isimli hücrenin oluşmasını sağlayan sperm ile yumurta hücrelerinin oluşmasına neden olurlar.
"Somatik" kelimesi, Yunanca'da "vücut" anlamına gelen sōma kelimesinden gelir.


SEÇİCİ SÜPÜRME


Seçici süpürme (İng: selective sweep), yakın bir geçmişte, yararlı ve güçlü bir doğal seçilim sonucu oluşmuş bir DNA mutasyonun yakınlarında yer alan nükleotitler içindekivaryasyonların azaltılması veya ortadan kaldırılmasıdır.
Seçici bir süpürme, popülasyonun diğer üyelerine nazaran taşıyıcılarının seçilim değerini ve uyum başarısını artıran yeni bir mutasyon oluştuğunda ortaya çıkabilir. Burada, doğal seçilim, daha yüksek uyum başarısı gösteren bireyler lehine olacaktır ve zamanla yeni mutasyona uğramış varyantların (aleller) frekans ve görülme sıklıkları diğer alellere göre artacaktır. Yaygınlık derecesi arttığı için, bu yeni mutasyona bağlanmış olan nötral veya hemen hemen nötral diğer bir genetik varyasyon da, onunla birlikte daha yaygın hale gelecektir. Bu olguya, genetik otostop denir. Güçlü bir seçici süpürme, genomun, pozitif ve olumlu olarak seçilen haplotipin (mutasyona uğramış alel ile onun komşuları) popülasyonda var olan tek haplotip olduğu bir bölgesinde oluşur ve bu kromozom bölgesinin toplam genetik varyasyonlarının büyük bir azalması ile sonuçlanır.

Seçici süpürmenin tespit edilmesi 

Seçici bir süpürmenin oluşup oluşmadığı, çeşitli şekillerde incelenerek tespit edilebilir. Bir yöntem, bağlantı dengesizliğini, yani belli bir haplotipin, o popülasyonda olması gerektiğinden fazla temsil edilip edilmediğini ölçmektir. Nötr evrim altında, genetik rekombinasyon, bir haplotip içindeki farklı alellerin birbirleriyle yeniden karışması ile sonuçlanacaktır ve bu durumda hiç bir alel, tek başına popülasyona hakim olmayacaktır. Ancak, seçici süpürme sırasında, olumlu olarak seçilen bir gen varyantının seçilimi, komşu alellerin de birlikte seçilmesi ve rekombinasyonların daha az fırsat bulması ile sonuçlanacaktır. Bu nedenle, güçlü bir bağlantı dengesizliğinin var olması, yeni bir seçici süpürmenin meydana gelmiş olmasının bir göstergesi olabilir ve yakın zamanda seçilim altında kalan bölgeleri tanımlamada kullanılabilir.
Toplam 269 kişinin genetik varyasyonlarının incelediği bir araştırmada, 124812 ve 22 numaralı kromozomlarda, insanlarda da seçici süpürmenin meydana gelmiş olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur.[1]
Bir tarım bitkisi olan mısırdaY1'i çevreleyen sarı ve beyaz mısır genotiplerinin son bir karşılaştırılması (fiton sentaz genleri (İng: phytoene synthase) sarı renkli endospermden sorumludur), aynı lokus içindeki çeşitliliği ve çevre bölgelerdeki bağlantı dengesizliğini azaltan sarı germ plasması (irsiyet plasması) içinde, seçici süpürmeye dair güçlü kanıtlar göstermektedir. Beyaz mısır ise, artan bir çeşitliliğe sahip olup böylece, seçici süpürme ile ilişkili herhangi bir bağlantı dengesizliği göstermemektedir.[2]

GENETİK BİLİMİNİN TARİHÇESİ


Genetik bilimi kökenini Mendel'in 19. yüzyıl ortalarındaki çalışmalarından alıyorsa da, kalıtım hakkında birçok varsayım Mendel'den daha önce ortaya atılmıştır. Bu varsayımlar genellikle, edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla aktarımını[1] öne sürmüşlerdir; bu varsayımlarda kişiye ebeveyndeki baskın özelliklerin miras kalması inanışı hakimdi. Günümüzde, evrim teorisi genellikle, türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ileri sürmüş Jean-Baptiste Lamarck'a dayandırılır. Lamarck kalıtım örneğini türlerdeki çeşitli özelliklerin evrimini açıklamada kullanmıştır (fakat bu değişimler günümüzde, Lamarck’ın düşündüğü tarzda bir kalıtımsal sonuç olarak değil, doğal ayıklanmanın bir sonucu olarak kabul edilmektedir)[1]

Konu başlıkları

  

Genetik biliminin temelleri 

İnsanların gelişim sürecinde ilk olarak, doğan çocuğun kime benzediği sorusu, kalıtımın ilk gözlemleridir. Çocukların akrabalarına benzemesinin bir rastlantı olmadığı çok eski zamanlardan beri bilinmekteydi. Bu yüzden, kimi kültürlerde yakın akrabalar arasındaki evlilikler yasaklanmış, evcilleştirilen hayvanların istenilen özellikteki bireyleri çiftleştirilmiştir. Yaşı 6000 yıldan eski bir Babil yazıtında, beş nesillik bir at şeceresinde, yele başının değişimi gösterilmiştir.[2] Kimi kültürlerde tohum seçiminde en iyi bitkiler seçilmiş, yapay olarak tozlaşmalar yapılmıştır. Bununla beraber, genetiğin bilimsel olarak açıklanması, 19. yüzyılı bulmuştur[2]. Kalıtımla ilgili ilk kurgular Yunan filozoflardan gelmiştir; bugün komik olarak görülen bu ilk fikirlerin, kalıtımın ilk ana fikirleri olması nedeniyle büyük önemi vardır[3].

Pisagor 

Pisagor (M.Ö. 580 - M.Ö. 500), çocukların babalarına benzerliklerini şöyle açıklamıştır: Vücudun çeşitli bölgelerinden süzülerek gelen bir tür süptil buharın erkeğin eşeysel organında yoğunlaşmasıyla tohum (sperm) oluşur ve eşeysel çiftleşme sırasında dişi eşey organlarına iletilir. Bu, vajinada katılaşır ve rahimde büyüyecek bir embriyo oluşturur. Olayda esas teşkil eden tohumun babadan gelmesi nedeniyle bu varsayım “patrocline” adıyla bilinir. Bu varsayımda, annenin işlevi embriyoyu kanıyla beslemekten ibarettir.[4] Pisagor'un düşüncesinde, çocuğun anne ile benzerliği, embriyonun anne vücudu içerisindeki gelişimiyle açıklanmıştır.[4]

Empedokles 

Empedokles (M.Ö. 494 - M.Ö. 434), tohumun ebeveynden (anne ve baba) geldiğine inanmıştır. Ona göre, çiftleşme sırasında hem anneden hem babadan gelen sıvı, tohum şeklindeorganlarda toplanmakta, birleşmelerinde ise embriyoyu oluşturmaktaydı. Çocukların ebeveyne benzemelerini ve birbirine benzemeyen kardeşlerin oluşumu ise şöyle açıklamıştır: Vücudun her parçasından gelen tohuma katkı hep aynı oranda olmadığından, her yeni çiftleşme farklı çocukların oluşmasını sağlar[5]. Günümüzde Anadolu'nun bazı yerlerinde erkekteki tohumunun göğüslerinden süzülerek geldiğine hala inanılmaktadır.

Aristo 

Aristo (M.Ö. 384 – M.Ö. 322), birçok konuda olduğu gibi, kalıtım üzerine de fikirler ileri sürmüştür. Düşünceleri yüzyıllarca tartışılmadan kabul görmüştür. Erkek tohumunun kandan saflaşarak oluştuğuna ve her organa ulaştığı için kanın organları yeniden yapabilme gücü olduğuna inanmıştır[6]Kadındaki tohumun aybaşlarında görülen adet kanı olduğunu düşünmüş, ama ondaki kanın erkekteki gibi tam olarak saflaşmamasından dolayı, aybaşlarında bu şekilde geldiğini ileri sürmüştür. Aristo'ya göre, çiftleşme sırasında tohumların ikisi birleşerekembriyo haline gelip, çökelir.[7] Bu fikir, 2000 yıl kadar kabul edilmiştir; günümüzde de kullanılan asil kanlıkan bağıbozuk kanlı vb. deyimlerinin buradan geldiğine inanılır[8].

Abiyogenez 

Ana madde: Abiyogenez
18. yüzyılın ortalarına kadar pek çok araştırmacı, organizmaların, en azından küçük olanların, kendiliğinden, çürüyen maddelerin çeşitli karışımlarından kendiliğinden (spontan) yani abiyogenetik olarak (canlı olmadan) ortaya çıktığına inanmaktaydılar. Sineklerin çer-çöplerden kendiliğinden ortaya çıkışı, Leeuwenhoek'un (1632-1723) görünürde temiz olan saman ve su karışımından meydana gelen küçük canlıları gözlemesi ve bunun gibi diğer gözlemler, ana-babadan doğrudan geçişi olmadan da yaşamın ortaya çıkabileceğini destekler gibi görünmüştü. İki İtalyan bilim insanı Francesco Redi ve Lazzaro Spallanzani bu teoriyi ciddi biçimde eleştirmiş ve bu konu üzerine bazı çalışmalar yapmışlardır. Redi; ergin sineklerin et üzerinde yumurtlamasını önleyince, sinek larvalarının gelişmediğini; Spallazani; organik madde içeren şişenin kapatılıp kaynatıldığında Leeuwenhoek tarafından gözlemlenen küçük canlıların kendiliğinden ortaya çıkmadığını göstermiştir.

Özel yaratılış teorisi 

Sistematik bilimin kurucusu olan Linnaeus'e göre türlerin değişmezliği bulunmaktaydı; bir canlı türü sadece o canlı türünü meydana getirebilirdi. Yani hayvan ve bitki grupları yeryüzünde belirdiğinden beri değişmeden kalmışlardı. Dinsel görüşle uyuşan bu inanç, sınıflandırma bilimi ilerledikçe araştırmacılar arasında benimsendi.

Biyogenez 

Ana madde: Biyogenez
Kendiliğinden oluş (abiyogenez) ve özel yaratılış teorileri 19. yüzyıla kadar birbirleriyle çatışarak tartışıldı; Louis Pasteur ve John Tyndall yaptıkları çalışmalarla kendiliğinden oluş teorisini sona erdirdiler. Bu araştırmacılar organik maddelerin bozulmasının ancak besin kültürüne başka parçacıkların girmesi durumuna izin verildiğinde gerçekleştiğini gösterdiler. Bu parçacıklara daha sonrasında "mikrop" denildi ve bunların organik maddenin fermantasyonuna yol açtıkları bulundu. Bu bulgular yeni organizmaların doğuşunun ancak hayatın devamlılığı boyunca ortaya çıkacağı görüşünü düşündürttü. Ve Pasteur; "Omne vivum ex ovo" (Her canlı bir yumurtadan doğar)" tanımını yaptı.

Aura seminalis 

1620 yılında İngiliz fizyolog William Harvey'in yapmış olduğu bazı deneyler bu görüşün uzun yıllar sonrasında sarsılmasını sağladı. Geyikleri çiftleştirdikten sonra öldürerek rahimlerine bakan Harvey, çökelmiş bir embriyo taslağı bulunmadığını görmüştü. Yeni organizmanın, Aura seminalis diye adlandırılan erkek menisinin mistik etkisiyle, çiftleşme sırasında oluşan sürtünmeden doğan mıknatıslanmanın embriyo oluşumuna yol açtığını savundu. Mikroskobun icadı sayesinde eşey hücrelerinin keşfi, erkekte sperm, dişide yumurta hücresinin bulunduğunun anlaşılmasını sağladı. Böylece, eşey hücrelerinin birleşmesiyle meydana gelen hücreden yeni bir yaşamın doğduğu anlaşılmış oldu [9].

Ön-oluşumculuk 

Ana madde: Preformasyonizm
17. ve 18. yüzyıllarda yumurtasperm ve polenlerin bulunmasından sonra birçok araştırmacı; Homunculus denilen minyatür bir insan figürünün eşey hücrelerinden birinde bulunduğuna inandılar. Bu görüş ön-oluşumculuk (preformasyonizm) olarak tanındı. Buna göre; önceden yapılmış bu minyatürün ergin duruma gelebilmesi için uygun şekilde beslenmesi gerekmekteydi. Ancak bu hipotezin kabulü için bazı sorular bulunmaktaydı; örneğin bu homunkulus hiç gerçekten görülmemişti. Ön oluşumculuk teorisi, kendiliğinden oluşma teorisine göre önemli derecede ileride olan bir fikirdi.

Epigenez 

Ana madde: Epigenez
Caspar Friedrich Wolff'un ortaya attığı başka bir görüş olan epigenetik görüş; birçok yeni faktörün (doku ve organ gibi) orijinal biçimde var olmadığını, fakat organizma gelişimi sırasında ortaya çıktığını savunur. Wolff, bu organların tamamen anlaşılmayan yaşamsal güçlerle sonradan ortaya çıktığına inanmıştır. Takipçisi Karl Ernst von Baer ise daha çok kabul edilen bir teori olan; organların artarak özelleşen dokuların göreceli değişimiyle oluştuğu görüşünü ileri sürmüştür.

Edinilen karakterlerin kalıtımı 

Edinilmiş özelliklerin kalıtımı kavramının modern bir tanımı şöyledir: ortamda meydana gelen ufak bir değişiklik, bu ortamda bulunan bir canlı türünün tüm (veya çoğu) üyelerinde bir değişikliğe neden olur; bu canlılar başlangıçtaki ortama geri konunca bu yeni özellik devam eder. Bu özellik kalıtılır bireylerin yavrularında da aynı görülür.[10] Edinilmiş özelliklerin kalıtımı fikri eski çağlarda Hipokrat ve Aristo tarafından öne sürülmüştü ve Lamarck zamanında yaygın olarak kabul görmekteydi. Bu fikir eski Yunanlılar zamanından beri mevcut olmakla genelde beraber Fransız tabiatçısı Jean Baptiste Lamarck'a atfen "Lamarkizm" olarak değinilir.

Pangenez 

Ana madde: Pangenez
Çoğu insan, bulunan eşey hücrelerine rağmen, hala vücut parçalarının kalıtıma etki ettiğine inanmaktaydı. Lamarck da bu görüşü desteklemiş, kazanılmış özelliklerin aktarıldığı yönünde fikirler ileri sürmüştür. Darwin de ilk zamanlarında bu görüşü desteklemiş ve pangenezis[11] denilen varsayımı ileri sürmüştür. Bu varsayımda her vücut hücresinin kana küçük bir gemmulaya da pangenezis denilen yapılar verdiği ve bunların üreme hücrelerinde toplandığı görüşü sözkonusuydu. Bazı ilkel canlılarda görülen kuyruk kopması vs. gibi olaylarda gemmulaların buralarda toplanarak onarım yaptığı, bazı çocukların büyük aile bireylerine benzemelerinde ise gemmulaların bazen -embriyo oluşumunda görev almadan- doğrudan eşey hücresine geçerek bir sonraki dölde etkisini gösterdiği düşünülüyordu [12].

Kromozomların bulunması 

Ana madde: Kromozom
19. yüzyılın sonlarında birçok önemli bulgu elde edilmişti. Bunlar kalıtımın kaynağı olan materyalin daha net bir şekilde belirlenmesi için bir başlangıç sağladı. Birçok araştırmacının çalışmalarıyla hücrenin yapısı ve bölünmesi artık biliniyordu; hücre çekirdeği Robert Brown tarafından 1833'de tanımlanırken, Oscar Hertwig deniz kestanesinin döllenmesinde sperm ve yumurtanın çekirdeklerinin doğrudan ilgili olduğunu gösterdi, "nukleoplazma" terimini çekirdekteki protoplazmik materyal için, "sitoplazma" terimini de çekirdeği saran hücre yapısındaki materyal için kullandı. Johann Gottlob Schneider koyu boyanan nükleer ipliklere kromatin adını verdi. Walther Flemming bunların bölünme sırasında uzadığını, Edouard Van Beneden eşit parçaların yavru hücrelere geçtiğini söylediler.
20. yüzyılın başlarında Theodor BoveriHermann Henking ve Montgomery gibi araştırmacıların çalışmalarıyla ışık mikroskobuyla gözlenen hücrenin morfolojik olayları ve bölünmesi sayesinde nükleer kromozomların bölünmesi ve eşit olarak ayrılmaları gösterilmiş ve böylece atasoy ve döl arasındaki kromozomsal bağlar saptanmış oldu.

Germ-Plazma kuramı 

Ana madde: Germ-Plazma kuramı
19. yüzyılın sonlarına doğru Weismann, pangenezim kuramı üzerine bazı çalışmalar yaparak, tekhücrelilerde protoplazmanın sürekli olmasına değinmiştir. Ortaya attığı germ-plazma teorisiyle edinilmiş özelliklerin kalıtımı varsayımı tümüyle geçerliliğini yitirmiştir. Ona göre; tekhücreliler bölündüklerinde oluşan yavrularda anadakiyle aynı protoplazma bulunuyordu. Böylece, çokhücrelilerde de bu tür bir sürekliliğin olabileceğini düşünerek, Germ-Plazma varsayımını[13] ortaya attı. Bu varsayıma göre, yüksek canlılar, vücudu meydana getiren somatoplazma kısmıyla, üreme hücrelerini oluşturan germ-plazmadan oluşmuştur. Germ-plazma embriyo evrelerinde diğer dokulardan oluşmuş, fakat somatoplazma ile alakası olmamıştır. Germ-plazma, sperm ve yumurta olarak embriyoyu yapar; bazı hücreler embriyoda germ plazmayı oluşturup değişmeden kalırken, diğer hücreler somatoplazma olarak farklılaşırlar. Bu varsayım, nesiller boyunca farelerin kuyruklarının kesilmesine rağmen yeni nesil farelerin halen kuyruklu doğduğunun görülmesi üzerine, kazanılmış özelliklerin kalıtımsal olmadığı gerekçesiyle çürütülmüştür.

Mutasyon kuramı 

Ana madde: Mutasyonizm
Hugo De VriesDarwin'in kuramlarını bazı noktalarda benimsemekle birlikte pangenezisi kabul etmemiş ve türler arasındaki büyük varyasyonların temelini bulmaya eğilmiştir. Laleler ile yaptığı gözlemlerinde aniden ortaya çıkan değişik türlerin nedenini "mutasyon" olarak açıkladı. Daha sonra, yetiştirdiği eşekçiçekleri ile saf varyeteler elde etti. Mendel'in bezelyede aynı şeyleri fark etmiş olduğunu gördü. Buluşunu 1900 yılında Mendel'inkiyle birlikte yayımlamış ve kalıtsal birimlerin değişebileceği hakkındaki görüşünü kabul ettirmiştir [14]. Böylece Mende'in daha önce bulduğu bu gözlemin tekrarlanmasıyla 20. yüzyıl genetiğini akışı değişmiş oldu.

Önemli olayların kronolojisi 

Drosophila’da (meyve sineği) beyaz gözlere neden olan bir mutasyonun“cinsel bağlantı”sını gözlemlemesi, Morgan’ın genlerin kromozomlarda konumlandığı kuramını ortaya atmasını sağladı.
İnsan kromozomları
Bir kromozom üzerinden genlerin görünüşü.
DNA 4 farklı bazdan oluşur: Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (A,T,G ve C)
  • 1865'te doğa bilimlerine tutkun Avusturyalı keşiş Gregor Mendel manastırının avlusundaki bahçede 7 özellik (tanenin biçimi ve rengi, kabuğunun rengi vs.) gösteren yenilebilir bezelyeler üzerinde çalışmaya karar verdi. Deneylerinden yola çıkarak, yazdığı “Bitki melezleri üzerinde denemeler” adlı makalesinde, bazı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıkladı[15][16]. Bu makaleyi dünyanın dört bir tarafındaki bilim adamlarına yolladı; tepkiler olumlu olmamakla birlikte yumuşaktı. Makalesinde ileri sürdükleri ancak 1900'lerin başında farklı bilim adamlarınca da yeniden keşfedildikten sonra kabul edildi[16].
  • 1869'da DNA İsviçreli hekim Friedrich Miescher tarafından yalıtılabildi. İrinde fosfat halindeki zengin bir cevheri yalıttı. Bu cevhere “çekirdek özü” anlamında "nüklein" adını verdi. Nükleinin tüm hücrelerde, somon balığı sperminde bile mevcut olduğunu buldu[17].
  • 1879'da Walther Flemming ilk kez bir mitozu tanımladı. Gerçi mitoz, kendisinden 40 yıl önce Carl Nageli tarafından keşfedilmişti ama, Nageli mitozu anormal bir doğa olayı olarak değerlendirmişti. Walther Flemming hücrenin bölünmesini tanımlarken profazmetafaz ve anafazterimlerini ortaya attı. Çalışması 1882’de yayımlandı[18].
  • 1880'de Oskar Hertwig ve Eduard Strasburger döllenmedeki temel öğenin spermatozoit (İng. spermatozoon) denilen sperm hücreleri ile yumurtahücresinin birleşmesi olduğunu keşfetti.[19]
  • 1900'de kalıtım yasaları keşfedildi; Hugo de Vries, Carl Correns ve Erich von Tschermak-Seysenegg birbirlerinden ayrı olarak, “Mendel yasaları”nı keşfettiler[21].
  • 1902'de Walter Sutton ilk defa, kalıtım hakkındaki kromozom kuramına, yani genleri taşıyan unsurların kromozomlar olduklarına işaret eden birmayoz bölünmeyi gözlemledi. Kromozomların ayrılma modelinin Mendel’in varsayımını tümüyle desteklediğini belirtti. Aynı yıl bu çalışmasını bir makale yayımladı[22] Varsayımı Thomas Morgan’ın çalışmalarıyla kanıtlandı. Yine aynı yıl, Archibald Garrod insanlardaki bir hastalığın kalıtım yoluyla geçen bir hastalık olduğunu tanımladı: Alkaptonüri[23]
  • 1905'te William Bateson, kalıtımsal çeşitliliklerin artık adlandırılması gerekliliğinden söz ederek, bir mektubunda ve bir makalesinde "genetik" terimini kullandı, genetik biliminin akademik anlamda kurucusu ve isim babası oldu.[24]
  • 1909'da Wilhelm Johannsen "gen" terimini ortaya attı ve bir varlığın “görünüm”ü (fenotip) ile geni (genotip) arasındaki farkı ortaya koydu.[25]
  • 1911'de Thomas Morgan mutasyona uğramış bir beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) sayesinde mutasyonların varlığını ortaya koydu. “Genetik bağlantı”ların[26] ve "genetik rekombinasyon"un[27] keşfi sayesinde genlerin taşıyıcılarının kromozomlar olduğunu ortaya koydu. Alfred Sturtevant, Hermann Muller ve Calvin Bridges[28] ile birlikte çalıştı. 1933’de Nobel tıp ödülü aldı. Deneyleri kalıtım hakkındaki kromozom kuramını iyice sağlamlaştırdı.
  • 1913'te Morgan ve Alfred Sturtevant, genlerin kromozom boyunca birbirini izleyen dizilişini ve düzenini gösteren, Drosophila sineğinin X kromozomuna ait ilk “genetik harita”yı[29] yayımladılar.
  • 1928'de Fred Griffith Streptococcus pneumoniae[30] türündeki bakteriler üzerinde gerçekleştirdiği deneyler sayesinde, bakterilerin “genetik dönüşüm”ünü[31] keşfetti. Dönüşüm, iki hücre arasında "genetik enformasyon aktarımı"na olanak sağlıyordu. Bununla birlikte buradaki “dönüştürücü ilke”nin doğasını çözebilmiş değildi.
  • 1941'de George Beadle ve Edward Tatum Neurospora crassa’yı inceleyerek her genin bir (özellikle bir) enzimi kodladığı varsayımını ortaya attılar.[32]
  • 1943'te DNA'nın William Astbury tarafından X ışınlarıyla kırınımı sözkonusu molekülün yapısına ilişkin ilk varsayımın ortaya atılmasına olanak sağladı: Düzenli ve periyodik bir yapı sözkonusuydu.[33]
  • 1944'te Oswald AveryColin MacLeod ve Maclyn McCarty DNA'nın kalıtımsal bir enformasyona ilişkin bir molekül olup, bir hücreyi dönüştürebilir özellikte olduğunu ortaya koydular.[34] Barbara McClintock genlerin yer değiştirebildiğini ve genomun sanıldığından çok daha az statik olduğunu gösterdi[35]; 1983'de Nobel tıp ödülü aldı.[36]
  • 1952'de Alfred Hershey ve Martha Chase şunu keşfettiler: Enfeksiyon kapma olayında bir hücreye girmesi gereken, yalnızca, virüsün DNA’sı idi. Çalışmaları DNA’nın genlerden oluştuğu varsayımını büyük ölçüde güçlendirdi.[37]
  • 1955'de Joe Hin Tjio insan kromozomlarının sayısını tam olarak saptadı: 23 çift idiler.[40] Arthur Kornberg DNA’nın “DNA ikileşmesi”ne olanak veren bir enzim olan DNA polimerazı keşfetti.[41]
  • 1958'de “Down sendromlu” denilen bir çocuğun kromozomlarının incelenmesi sırasında Jérôme Lejeune 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom daha bulunduğunu keşfetti.[43] Böylece, dünyada, zihinsel engellilik ile kromozomlara ilişkin bir anormallik arasında bağ bulunabileceği ilk kez ortaya konmuş oluyordu. Lejeune daha sonra, çalışma arkadaşlarıyla, kromozom kaynaklı diğer hastalıkların mekanizmasını da keşfederek, "sitogenetik"[44] dalının ve modern genetiğin yolunu açmış oldu.
  • 1968'de "Genetik kod"un çözülmesinden dolayı Nobel Ödülü verildi.[47]
  • 1977'de DNA'daki nükleotit dizilişleri belirlendi.[49]
  • 1983'de Kary Banks Mullis tarafından keşfedilen polimeraz zincir reaksiyonu, DNA izolasyonunu ve DNA parçalarının istenen bölgelerinin çoğaltılmasını sağladı.[50]
  • 1989'da, genetik hastalıkların anlaşılması, araştırılması, taranması, önceden tahmin edilmesi ve mümkünse tedavi edilebilmesi amacıyla, genlerin kimliklerinin tek tek saptanması için, insan “genom”unun[53] 3 milyarı bulan “nükleotit” çiftlerinin kodlarının çözülebilmesi konusunda bir proje oluşturulmaya karar verildi. Bu amaçla yola çıkan, 18 ülkedeki bilimcilerden oluşan ve ABD’ndeki National Institutes of Health[54]tarafından düzenlenen ilk çalışma ekibi “İnsan Genom Projesi” adı altında çalışmalara başladı. Uzun soluklu bu büyük çalışma, ister istemez iş bölümünü gerektiriyordu; örneğin Fransa 14. kromozomun DNA dizilimini çözmekten (14. kromozomla ilgili nükleotit kodlarının çözülmesinden, dizilişlerin saptanmasından) sorumluydu.
  • 1990'lı yıllarda Fransa'da genomik kaynaklı tüm enformasyonu denetlemek üzere robotlardan yararlanan yöntemler geliştirildi.[55]
  • 1992-1996 yıllarında Évry'deki (Fransa) bir Généthon laboratuarında insan genomunun ilk "genetik harita"ları[29] Weissenbach tarafından yayımlandı.
  • 1994'de genetik olarak değiştirilmiş ilk besin elde edildi: domates.[56]
  • 1998'de, insan genomu verilerini, Craig Venter ve Perkin Elmer tarafından kurulan, merkezi ABD’nde bulunan Celera Genomics[58] adlı özel şirket de, National Institutes of Health’ınkinden farklı bir teknik kullanarak toplamaya başladı.
  • 1999'da 22. kromozom dizilenmesi tamamlandı. Büyük Britanya’daki Sanger Institute tarafından düzenlenen bir ekip, ilk kez bir insan kromozomunun tüm DNA dizilimini belirlemiş bulunuyordu: Bu, 22. kromozomdu.[59]
  • 2000 yılının Haziran ayında hem NIH - NHGRI (National Human Genome Research Institute - "Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü"), hem de Celera Genomics insan genomunun DNA dizilimlerinin % 99’unu “saptamış” olduğunu açıkladı.[60][61][62] National Institutes of Health araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi "Doğa" adlı bir bilim gazetesinde,Celera Genomics şirketi de araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi “Bilim” adlı bir bilim gazetesinde yayımladı.
  • 2002 yılının Temmuz ayında Tokyo Üniversitesi’ndeki Japon araştırmacılar Escherichia coli türündeki bir bakteri üzerinde, mevcut 4 nükleotitin (A,T,G,C) yanı sıra, 2 nükleotiti (S ve Y) daha saptadıklarını belirttiler. İlginç nokta, bu iki yeni nükleotitle ilgili genetik kalıtın canlı varlıkların genetik kalıtıyla hiçbir ortak yana sahip olmamasıydı; üstelik bu araştırmacılar, onlardan doğada henüz bulunmayan, meçhul bir protein ürettiler. Kimileri bu yeni “yaratılış”tan söz etmekten çekinmemektedir.[63]
  • 2003 yılının 14 Nisan günü, insan genomunun DNA dizilimlerinin saptanması projesinin tamamlanmış olduğu açıklandı; DNA dizilenmesinin tamamlanmasıyla, gen kodlayan bölgelerin tümü gün ışığına çıkarılmış oldu.[64]

Kaynaklar 

  1. ^ a b Lamarck, J-B (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved from Encyclopædia Britannica Online on 2008-03-16.
  2. ^ a b genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
  3. ^ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
  4. ^ a b Histoire de la notion d'hérédité
  5. ^ Ancient Greek Online Library.Encyclopedia of Philosophy.
  6. ^ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
  7. ^ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
  8. ^ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
  9. ^ Aristotle and history of embryology as a science.Aristotle and embryology
  10. ^ Landman, O (1993). "Inheritance of acquired characteristics revisited". BioScience: 696=705.
  11. ^ Pangenesis
  12. ^ The Variation of Animals and Plants, Charles Darwin .Intracellular Pangenesis.Pangenesis
  13. ^ Germ plasma
  14. ^ Vries, Hugo de. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9075778
  15. ^ "ÖGGGT Genetics." ÖGGGT - Austrian Association for Genetics and Genetic Engineering. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  16. ^ a b Mendel, Gregor. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9051973
  17. ^ Miescher, Johann Friedrich. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9052601
  18. ^ Flemming, Walther. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9034551
  19. ^ Oscar Hertwig showed that the head of the spermatozoon becomes a pronucleus.Eduard Adolf Strasburger (Encyclopædia Britannica)
  20. ^ Theodor+Boveri (Britannica Encyclopedia Online)
  21. ^ Mendel, Gregor. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9051973
  22. ^ Sutton, Walter, "The chromosomes in heredity", Biological Bulletin 4 (1903): 231-251.
  23. ^ Garrod, A. E. "The incidence of alkaptonuria: a study in chemical individuality". Lancet II: 1616-1620, 1902.
  24. ^ Bateson, William. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9013731
  25. ^ Johannsen, Wilhelm Ludvig. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9043721
  26. ^ Genetic linkage
  27. ^ Genetic recombination
  28. ^ Morgan, Thomas Hunt, et. al., "The mechanism of Mendelian heredity", (New York: Henry Holt and Co., 1915)
  29. ^ a b Cartographique génétique
  30. ^ Streptococcus pneumoniae
  31. ^ Transformation (genetics)
  32. ^ Beadle, G. and Tatum, E., "Genetic control of biochemical reactions in Neurospora". Proc Natl Acad Sci 27: 499-506, 1941
  33. ^ The Astbury Centre for Structural Molecular Biology.A Brief History of DNA's Discovery.William Astbury
  34. ^ Avery, Oswald T., MacLeod, Colin M., and McCarty, Maclyn, "Studies on the Chemical Nature of the Substance Inducing Transformation of Pneumococcal Types: Induction of Transformation by a Deoxyribonucleic Acid Faction Isolated from Pneumococcus Type III". Journal of Experimental Medicine 149 (February 1979): 297-326. (Reprint of 1944 paper).
  35. ^ McClintock, Barbara, "The origin and behavior of mutable loci in maize", Proceedings of the National Academy of Sciences 36 (6): 344-355, 1950
  36. ^ The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1983. nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  37. ^ Hereditas 42: 1, 1956.
  38. ^ Nature.L'ADN est composé de deux brins formant une double hélice. Cette structure fut découverte en 1953 par James Dewey Watson, Francis Crick
  39. ^ The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1962. nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  40. ^ Tjio and Levan: "The chromosome number in man". Hereditas 42: 1, 1956.
  41. ^ Kornberg, Arthur. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9046081
  42. ^ Cellular Processes: DNA Replication. Cellupedia. ThinkQuest. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  43. ^ Lejeune, Jérôme-Jean-Louis-Marie. (2008). In Britannica Book of the Year, 1995. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9115509
  44. ^ Cytogenetics
  45. ^ Genetic code
  46. ^ Sequence (biology)
  47. ^ "The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1968." nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  48. ^ Genomic
  49. ^ Genetics/timeline.html Genetics/timeline.Genetics history.Nucleotide sequences
  50. ^ Mullis, Kary B.. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9054233
  51. ^ "Online Education Kit: 1983: First Disease Gene Mapped." National Human Genome Research Institute. genome.gov URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
  52. ^ History of polymerase chain reaction.Polymerase chain reaction
  53. ^ Genome
  54. ^ National Institutes of Health
  55. ^ Évry, capitale des biotechnologies (CNRS).Qu'est-ce que la génomique ?
  56. ^ Kahn, Laura H. (2008). The furor over genetically modified foods. Bulletin of the Atomic Scientists. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  57. ^ 1997: E. coli Genome Sequenced. National Human Genome Research Institute. genome.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  58. ^ Celera Genomics
  59. ^ 1st December 1999: First Human Chromosome Sequence Complete
  60. ^ PRESIDENT CLINTON ANNOUNCES THE COMPLETION OF THE FIRST SURVEY OF THE ENTIRE HUMAN GENOME Hails Public and Private Efforts Leading to This Historic Achievement.Human Genome Project Information. genomics.energy.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  61. ^ The Human Genome Project & the Private Sector: A Working Partnership.Human Genome Project Information. genomics.energy.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  62. ^ National Human Genome Research Institute: Important Events in the History of NHGRI and the Human Genome Project. National Institutes of Health. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
  63. ^ Les lois du code genetique violees : et maintenant ?
  64. ^ Final human genome sequence released